Çok sevdiğim bir arkadaşım, Tunç Müstecaplıoğlu'na bloguma ilave ettiğim her yazıdan sonra sorarım keyifli mi, nasıl? Bugün o da bir yazısını paylaştı, taze taze. Okurken gülmekten öldüm. Çünkü o kadar doğru ki... Hepimiz bir dönem rejim yapmışızdır. Bu sahneler hiç yabancı değil. Aç insanın gerginliği ve tok insanın rehaveti :) Tunç'un izni ile yazısını sizlerle paylaşıyorum.
Keyifle...
" -
şef bu et kaç
gram?
-
Efenim doyurucu bir porsiyon olduğuna emin
olabilirsiniz
-
Doyup doymayacağıma müsaade ederseniz ben karar
vereyim, siz benim soruma cevap verin
kaç gram bu et diyorum?
-
200-250 gram arası değişir
-
Daha gramajından haberiniz yok sattığınız etin, pekiyi
kaç kaloriymiş bu?
-
Bakın onu bilmiyorum, ama et protein olduğundan vücudunuza
bir zararı olmaz ki..
-
Üstadım siz beslenme uzmanı mısınız yoksa basit bir
garson mu? Hangi Tıp Fakültesi’nden mezun olmuştunuz? Sorduklarıma cevap
istiyorum ben sizden, bu et kaç ka-lo-ri?
-
400 kaloriyi geçmese gerek, haklısınız bunu bilmemiz
lazımdı
-
Yanına haşlanmış sebze istiyorum, yağsız bir salata,
bir de limonlu soda, biraz da çabuk olun, 4 saattir bir şey yemiyorum zaten.
Yok ara öğün yokmuş, yok aç kalmadan vücut lesitin salgılamazmış falan filan..
Bırak futbol hakemlerini, yahu diyetisyenler bile aynı dili konuşmuyorlar bu memlekette
kardeşim. 4 saat bir şey yemeden nasıl duracağım ben, hala anlamış değilim.
Denemediğim, bir Vietnam diyeti kaldı zaten. Bir de gelirken kalem-kağıt getir,
yediklerimi yazıp diyetisyen hanımefendiye göstermem gerekiyormuş. Tövbe
tövbe..
-
İşte enfes bonfileniz, salatanız ve limonlu sodanız
geldi efendim.
-
Eti anladık da, şu yanındaki patates püresi ve pilav ne
oluyor?
-
Haşlanmış sebze kalmamış, o nedenle size tereyağlı
enfes garnitürlerimizden ikram etmek istedik
-
Yahu diyetteyim kardeşim, anlamıyor musunuz diyetteyim.
Yoksa ben bilmiyor muyum bunları söylemesini. Haşlanmış sebzeyi ineğe versen
yemez, ben de tok tutsun diye yiyorum zaten, işkence etmek için mi koydun sen
bunları etimin yanına ha?
-
Afedersiniz efendim, hemen alıyorum garnitürleri
tabağınızdan.
-
Bırak bırak kalsın, sen şimdi onları mutfağa götürene
kadar soğutacaksın yarım saattir hasretle beklediğim yemeğimi çekil.. Çekil
dedim de ben senden limonlu soda istemiştim, bu neyin nesi?
-
Limonlu soda
-
Fesupanallah, evladım bu limonlu gazoz, limonata gibi
bir şey.. Benim istediğim ise bildiğin soda, yani maden suyu, içine de
atacaksın bir dilim limon, bu kadar zor mu bunu anlaması şimdi?
-
Tamam, şimdi anladım, hemen değiştiriyorum beyefendi, bu
getirdiğime de limonlu soda deniyor da. Siz biraz gergin olunca ben de
şaşaladım sanırım..
-
Dur dur dur, bu salata sossuz olacak demiştim ben sana.
-
Siz yağsız dediniz efendim, bu içindeki ise bizim özel
sosumuz. Mayonez, hardal ve nar suyu karışımı.
-
Bana bak, kafandan aşağı geçiririm ben senin bu
muhteşem karışımını. Salatasını yağsız isteyen adama yapılır mı lan bu? Zaten
ben her lokantanın özel karışımlarını yiyerek bu hale gelmedim mi? Sana mı kaldı
yeşilliğimin içine sos koymak? Tamam haydi git, haydi..
15 dakika
sonra
-
Ooo efendim püre, salata ve pilava önce pek
kızmıştınız, ama bakıyorum tabağınızda hiçbirinden eser kalmamış.
-
Başlatma eserine de sana da şimdi. Tabağıma
koyduklarını mecburen yedim, ne yapayım. ‘Arkandan ağlar, günah, bunları
bulamayanlar da var’ sözleriyle büyüdük biz..
-
Efendim bu da müessesemizin ikramı olan dondurmalı irmik helvası
-
Hey Allahım ya.. Siz beni öldürecek misiniz, kim dedi
sana bana bedava tatlı ver diye, kim? Hem sen benim tatlı sipariş edecek param yok
mu sanıyorsun? Haydi, al şimdi helvanı başına şu masayı geçirmeden ve bana
şekersiz açık bir çay getir hemen.
-
Yanında tatlandırıcı ister miydiniz?
-
Yok yok kalsın, üç kuruşluk yapay şeker keyfimiz vardı,
onu da aldılar elimizden. Tavşanlarda denemişler, kısır mı oluyorlarmış yoksa
kanser mi ne.. Korkumdan onu da ağzıma süremez oldum.
-
Çok haklısınız efendim, ben de bir yazıda 3 beyazdan uzak
durulması gerektiğini okumuştum.
-
Sakın bana “bu 3 beyaz; Rus, Ukraynalı, Belarus’muş”
gibi espri yapmaya kalkma zaten sinirlerim tepemde.
-
Hayır efendim ben tuz, şeker ve unlu gıdaları
kastetmiştim.
-
Onu biliyoruz da, geriye ot ve sudan başka ne kalıyor
ki? ‘Ot vücuda iyi gelseydi inek bu hale gelir miydi, bak balina da o kadar
yüzmeye hala dombili gibi’. Soğuk şakalarımla alaşağı ederim ben seni.
-
Anlıyorum sizi, sanırım diyetten dolayı biraz
asabisiniz bu günlerde.
-
Kim asabi lan..Senin bu zevzek yorumların ve muhteşem
servisin öncesi pamuk gibi adamdım ben, ne asabiyeti? Vazgeçtim, bırak o dondurmalı
irmik helvası tabağını şuraya. Yarım saattir karşımda onunla dikilerek işkence
çektiriyorsun zaten bana? Koy şuraya koy, hem şuncacık şeyin kalorisinden ne
olur ki? Hımmm, annemin yaptığı kadar olmasa da bu da fena değilmiş.. Ohh be
biraz rahatladım bak şimdi, adın neydi senin?
11.04.2012"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder