Antalya’dan
geçen hafta bir Notre Dame rüzgarı esti. Müzikalitesi yüksek bir rüzgar. 4
temsil ardarda, 800 kiÅŸilik HaÅŸim Ä°ÅŸcan salonunda yer bulup eseri seyredebilmek
için 3 kişi gelenlerin bile parça parça oturduğu oldu. Neden bu kadar rağbet
gördü? Adı mı? Gidelim şu kamburu görelim mi? Baleye gidelim kültürlü, sosyetik
desinler mi? Müzikteki güzelliğin balenin estetiği ile buluştuğu anı canlı
olarak yakalamak, ortamı koklamak, hissetmek mi?
Ä°zleyicilerin
çoğu verilen emekleri ve görsel ve işitsel zenginliği deriin bir nefesle içinde
hissetti. Bir kısmı, amaan taşra opera-balesi işte ne olacak bu kadar işte
bakış açısıyla seyretti. Bir kısmının ise kültürel bir yapı içinde varolmak
olduğu için amacı, kendini orada gösterdi. O da ona yetti zaten.
Hangi
amaçla giderseniz gidin oradaki duygu yoğunluğunu hissetmemeniz zor gibi
geliyor bana. Belki de eserin ortaya çıkışını o kadar adım adım yaşıyorum ki o
yüzden böylesine önem veriyorum ortaya çıkan eserlere. Hatta belki sizden fazla
kızıyorum olmaması gereken aksaklıklara. Çünkü o hatayı yapan kişi her ne kadar
isteyerek yapmamış olsa da yapmaya hakkı yok. Orada onunla aynı sahneyi
paylaşan arkadaşlarına ve orkestraya büyük haksızlık oluyor. Zaman zaman
onların dikkatsizliği tüm esere maledilebiliyor. Eh bir açıdan hak vermek
gerek. Ben paramı ödedim geldim, haydi sıra sizde. Siz de benim gözümü,
kulağımı ve ruhumu mutlu edin der izleyici. Tabii her işyerinde olduğu gibi
işini büyük bir ciddiyetle yürüterek provaların ötesinde çalışanlar olduğu
gibi, konuya o ÅŸekilde bakmayanlar da olabiliyor. CiddiyetsizliÄŸin ise sahnede
çok ciddi bir cezası var onları bekleyen. Bunu neden düşünmezler ki.. Seyirci o
sahnenin sonunda alkışlamazsa ne olacak? Onu damı umursamazsınız! Peki ya sizin
hatanız yüzünden diğer arkadaşlarınız da alkışsız kalırsa? Onun vicdani
sorumluluğu yok mu? Eminim vardır ve bir noktada telafi edilecektir. Ben hiçbir
sanatçının bu derece vicdansız olabileceğine inanmak istemiyorum. Ülkemizde
sanatçı olarak ayakta durmanın bazı zorluklarını da gözönüne alırsak bu şekilde
düşünmemiz gerek diyorum…
Eserin
doğumunu izliyorum dedim. Aylar öncesinden bizim evimizde bir tempo başlar.
Önce eserin konusu hakkında sohbetimiz, ardından varsa daha önce yapılmış
örneklerini bulma ve izleme… tabii bu arada sana ne oluyor ki diyebilirsiniz.
Sanatsız bir hayat düşünemediğim için biraz maydanoz oluyorum diyelim. Evet
örnekleri bulduk izledik. Sonra notasının derlenip toparlanması karın ağrısı
bir dönemdir. Her zaman mı sancılı olur bu iş? Bir nota da düzgün gelsin,
sorunsuz olsun bıyıklarımı kesicem vallahi. Neyse sonra orkestra ve koro ya da
balenin ayrı ayrı çalışma süreci başlar. Şefler tempoları ayarlamak ve
koordinasyonu şağlamak için her ikisine de katılır. Tabii bir yöntem olarak,
“ben orkestramı yönetip geçerim, gerisine de karışmam.” denebilir. Ama o zaman
da Antalya’da 800 kiÅŸilik konferans salonundan bozma salon zor doldurulur.
Verilen emek hiçbir zaman karşılıksız kalmayacaktır. Sonra birlikte yapılan
provalar ve prömiyer günü adrenalin tüm kadroda doruk noktadadır. Ama onca
kişinin, onca seyircinin ve daha da ötesi saygı duyduğun sanatının sorumluluğu
ile sahneye alkışlarla adımını atar Şef ( ah bir de şu çukurun dizaynı düzgün
olsa da orkestra biraz daha yukarıda oturbilse, seyirciler bir nebze de olsa
orkestrayı görebilse çok iyi olacak ama…ah…)
ve perde…
NOTRE DAME’IN
KAMBURU ve NOTRE DAME
Victor Hugo'nun Notre Dame
Katedrali'nden yola çıkarak kaleme aldığı dünyaca ünlü eseri 'Notre Dame'ın
Kamburu' Antalya Devlet Opera ve Balesi tarafından sahnelendi. Biraz araştırınca
bakın neler öğrendim.
Eserin koreografi ve librettosu ArmaÄŸan Davran ile Volkan
Ersoy’a ait. Genç ve titiz ikili, aynı zamanda prömiyeri ayakta izleyecek kadar
heyecan dolulardı.
Müzikaliteyi yüksek tutan ise Antalya Devlet Opera ve Bale Orkestrası. Onlara ve Orkestra Şefi Hakan Kalkan'a kocaman teşekkür.
Biz Antalya’da salonu doldurduk diye seviniyoruz ama Ankara’da
eserin biletleri saat 9:00da satışa sunulmuÅŸ ve 9:30da bitmiÅŸ. Ankara iÅŸte… Ama
Antalya’yı da es geçemem. Neredeyse tüm eserler kapalı giÅŸe oynayacak… Eserin
dekoru ile olduğu kadar beklenmedik sürpriz finali ile de izleyicinin nefesini
kesiyordu. Biz hatunlar biraz sulugözlü olabiliyoruz. Quasimodo’yu gözlerimiz
dolu dolu izledik. Prömiyer gecesi salonda boş yer yoktu. Sonraki 3 temsil de
Prömiyeri aratmadı.
Eserde
Frollo adlı bir papaz katedralin önünde bulduğu çirkin bebeğe, olduğundan ona Fransızca'da
"eksik-tamamlanmamış" anlamına gelen Quasimodo ismini verir. Yaşı
ilerledikçe Quasimodo katedralde zangoçluk görevini alır. Bir süre sonra zilin
sesi nedeniyle sağır olur.
Günün
birinde Esmeralda adında bir kızla tanışır. Esmeralda genç ve güzel bir kızdır.
Bu kız küçükken çingeneler tarafından ailesinden kaçırılmış ve yerine sakat bir
çocuk olan Quasimodo bırakılmıştır. Quasimodo'nun ona aşık olmasıyla olaylar
karışır. Çünkü Papaz Claude Frollo da Esmeralda'ya aşıktır. Esmeralda, özgür
ruhlu ve çapkın bir şair olan Gringoire ile hayatını kurtarmak için evlenir.
Esmeralda'nın
kalbini ise soylu ve zengin bir ailenin kızıyla nişanlı olmasına rağmen çapkın
ama yakışıklı bir subay olan Phoebus çalmıştır. Frollo kıskançlığı ve
karşılıksız aşkı yüzünden duyduğu kini sonucu Esmeralda ve Phoenus'un buluştuğu
bir gece Esmeralda'nın bıçağıyla onu yaralar ve suç Esmeralda'nın üzerine
kalır. Başta Phoebus olmak üzere herkes onun büyücü olduğunu ve parada gözü
olduğundan bunu yaptığını düşünür. Esmeralda her ne kadar suçsuz olduğunu
söylese de insanlar bir çingeneye inanmaktansa bir rahip ve subaya inanmayı
tercih ederler.
Çingene
dostları ve Quasimodo tarafından hapsedildiği zindandan kaçan Esmeralda,
Phoebus komutanlığındaki askerlerin çingenelerin sokağını basması ve abisi gibi
gördüğü ama ona aşık olan çingene kralı Clopin'in öldürülmesi üzerine tekrar
ortaya çıkmış olur ve asılır. Her şeyi Frollo'nun kurduğunu anlayan Quasimodo
ise Esmeralda'nın asılması üzerine Frollo'yu kilisenin kulesinin tepesinden
aşağı doğru itekleyerek öldürür.
ArmaÄŸan
Bey ve Volkan Bey, eserin sonuna farklı bir yorum getirmişler. Birbirini seven Phobeus
ile Esmeralda’nın saraydaki talihsiz karşılaÅŸmalarının ardından buluÅŸtukları
gece, kıskançlıktan deliye dönen papaz Frollo Phobeus’u öldürür. Ancak bıçak
elinde yakalanan Esmeralda, bir çingene olduğu için herkes papazı dinler ve
Esmeralda idam edilir. Bu acıya dayanamayan Quasimodo’nun kendisini çanın ipine
asması ile eseri son bulur.
Gelecek
sezonda kaçıranlara içtenlikle tavsiye ederim. Hatta keşke bir de Notre Dame'a gidip o çan kulesine bir çıksanız, eseri izlerken sanki o günleri yaşamış gibi hiseedebiliyorsunuz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder